Öfke Kontrolü Ve Stoacılık

Fatih Başar Kutlu
6 min readJun 14, 2021

Evet, karşınızdaki kişi oldukça saçma ve anlamsız konuşuyor. Ayrıca sizi de hiç dinlemiyor ve kendini tekrar ediyor. Belki bu sizin için çok büyük bir zaman kaybına yol açtı, belki de çok yoğun emek sarfettiğiniz bir iş mahvoldu ama yine de kendinizi sakin tutabilmeniz, sizin için çok önemli.

Görsel Kaynak: iStockPhoto

“İnsan malvarlığını korumak konusunda oldukça hesaplı davranır, acak açgözlü olmanın onur vesilesi sayılacağı tek konu olan zamanın harcanmasına gelince oldukça bonkör davranır.” — Seneca

Stoacılık, önceki yazılarımızda ayrıntılarıyla anlatmaya çabaladığımız üzere, kişinin erdemli bir birey olarak topluma ve dolayısıyla kendisine sağlayabileceği en yüksek faydayı sağlayabilmesi için özeğitimine ağırlık vermesi üzerine kurulu bir felsefedir. Kişi, faydalı işler yapabilmesi için erdemli bir birey olması gerekir. Erdemli olabilmesi için de kendi kontrolü dışında hayatına giren/çıkan unsurlara zihnen kendini bağlamaması, yaşamının kontrolünde olan kısmını odak noktası kabul ederek hareket etmesi ve böylece dışarıdan gelecek olumlu ve olumsuz tüm etkilerin kendi kontrol mekanizması içerisinde önyargısız kabulünü sağlaması gerekir.

Hayatımız, Epiktetos’un her fırsatta vurguladığı ve bizim de her fırsatta ondan alıntıladığımız üzere istemediğimiz olay, durum ve kişileri içeren kapsamlı bir süreçtir. Haliyle, istemediğimiz şeylerle karşılaşmamız da kaçınılmazdır. Bunların bizim üzerimizde en yoğun ortaya çıkardığı iki duygu: Öfke ve Üzüntü

Mantıklı, makul bir birey olarak karşılaştığımız durumu değerlendirebilmek adına nasıl öfkemizin kontrolü altına girmeden yaşadıklarımızı ve yaşayacaklarımızı değerlendirebiliriz;

1) Öfkeleneceğinizi hissettiğinizde, size yaratacağı sorunları düşünün.

Hayat size beklenmedik, tatsız bir sürpriz yapmış olabilir. Aynı şekilde çok güvendiğiniz bir dostunuz, salakça davranmış ya da akıllıca sizi kandırmış da olabilir. İnanın, Dünyamızdaki 8 milyar insanın her birinin kendine göre sorunları mevcut.

Bu sorunla karşılaştığınızda, öncelikle kendinize düşünmek için ufak da olsa bir an sağlayın.

Örneğin, çok büyük bir yatırım yapıyordunuz ve sizinle birlikte işi yapan kişi tüm yatırımınızı, kendine çıkar sağlayabilmek adına mahvedip kaçtı. Peşinden gitme imkanınız da bu yatırımınızla birlikte bir süreliğine de olsa yok oldu…

Böyle bir durumda, meseleyi öğrendiğiniz anda, elinizdeki telefonu fırlatıp kırmak ya da en yakın camı çerçeveyi indirip hırsınızı çıkarmak isteyebilirsiniz. Ancak ufak bir düşünme anında, bu yapacaklarınızın sizin için ortaya çıkaracağı masrafı gözünüzün önüne getirin. Yeni telefon, yeni cam, yeni çerçeve… Zaten yatırımı çalınmış olan biri için ekstradan ve hiç anlamsız yeni masraflar. “Öfkeyle kalkan zararla oturur.” sözü kulağımızda küpe olarak kalsın.

2) Öfkelenmenize neden olan durum içerisinde, kontrolünüzde olan şeyleri tanımlayın.

Daha önce değindiğimiz bu elimizde olmayan durumlar, bizleri üzüntü ve öfkeye sürüklerken, öfkemizde kendimizi kaybetmeme kve istenmeyen sonuçlar doğmasını önlemek adına bu durumların tam aksine, elimizde olanları kullanabiliriz. En nihayetine baktığınız zaman, eğer yaşadığınız olay sizi öldürmüyorsa, ölene kadar yaşamınızı devam ettirmek zorundasınız demektir. Şayet öldürüyorsa, o zaman zaten bu konuyla ilgili bir endişe taşımanız mümkün değildir. Dolayısıyla ölüm dışındaki her ihtimalde, yaşamınızı yaşadığınız olayın etkilerini kabullenerek devam ettirmeniz gerekecektir.

Bu durumda öfkenize yenik düşmemek adına kendinize ayıracağınız bir anlık boşlukta kendinizi makul düzeyde sakinleştirdikten sonra olay dahilinde ve sonrasında elinizde olan unsurları düşünün. Neleri değiştirebilirsiniz ve kendiniz için daha faydalı bir sonuç elde edebilirsiniz?

Bir önceki örneğimizden yola çıkarsak; kandırıldınız ve planlarınız suya düştü. Bu durumda ne yapabilirsiniz? Mantıklı düşünürseniz, hala hayatta olduğunuz için en nihayetinde yaşamınızı idame ettirebilmek için öyle ya da böyle devam etmeniz gerekecektir. Aynı zamanda bu durumla ilgili hukuk yolu, sizi koruyan otoriterlerin kapısı kullanımınıza açık olacaktır. Hiçbir imkan yoksa dahi, hala hayattasınızdır ve birlikte iş yaptığınız diğer kişilere durumu açıklayarak onlarla olan bağlantınızı sabit tutabilir ve elde edeceğiniz bir sonraki sermayeyle planınızı tekrar rayına oturtmaya çabalayabilirsiniz.

“Asla ümitsizliğe kapılmamalısın. En karanlık zamanlarda, umut kendi kendine sağladığın bir şeydir. Özkuvvetin anlamı budur.”

3) Yaşamınızda ve etrafınızda, sizin istediğinizin dışında, çok saçma kişi ve olaylar olabileceğini kabullenin.

Öfke anımızı kontrol altına aldıktan ve hatta devamında kendimizi tekrar toparlayabilmek adına yapacaklarımızı düşündükten sonra, bu ileriye dönük planlamıza dair kendimizi hazırlamamız gerekir. Bunun adına temkinli olmak da diyebilirsiniz, sükuneti korumak da diyebilirsiniz… Nasıl adlandırdığınız bir kenara, geleceğe dair planlarınızda ve şuan içinde bulunduğunuz durumlarda da tıpkı sizi kandıran yakın arkadaşınız gibi insanların bulunabileceğini daima göz önünde bulundurmanız gerekmektedir.

Bu yalnızca kötü niyetli, size zarar vermek isteyen/ verebilecek insanlar için değil, aynı zamanda yaptıklarını niye yaptığını bilmeyen, amaçsız ve başıboş insanlar için de geçerlidir. İnsan nüfusu ve teknolojiyle endeksli refah seviyesi yükseldikçe, anlamsız hareket eden ve tabiri caizse saçma insanların olması kaçınılmazdır. Ve hatta, herkes aynı eğitim ve algı seviyesine sahip olamayacağından ötürü, cahil insanlarla karşılaşmanız de önlenemez bir durumdur.

Dolayısıyla geleceğe dair planlarınızda daima bu insanlarla karşılaşabileceğinizi, farkında olmasanız da etrafınızda, birlikte iş yaptığınız kişiler arasında böyle insanların muhakkak bulunduğunu ve bulunacağını dolayısıyla planlarınızı bu riski göz önünde bulundurarak ve asgari düzeye çekmeye çabalayarak yapmanız gerektiğini unutmayın. Daha önceki yazımızda da alıntıladığımız bir reklam metnine tekrar değinmek gerekirse;

“Bu gülü yetiştireceksen canın yanacak, elin kanayacak, güneş seni terletecek, ‘bu bahçede gül bitmez’ diyenler olacak, ‘gül öyle yetiştirilmez böyle yetiştirilir’ diyenler olacak, sen kendine şunu soracaksın; ben burayı gül bahçesi yapmak istiyor muyum? Dünyanın en güzel güllerini yetiştirmek istiyor muyum? Eğer çok istiyorsan, ne eline batan diken ne de söyleneneler umrunda olacak. Kim olursan ol, tek istediğin şu kokuyu duymak olacak.”

4) Kafanızda kurmayın!

Kendi kendimize en çok yaptığımız ve bize aslında en çok zarar veren hususlardan biri de kafamızda kurguladığımız senaryolar ve zaman içerisinde bu senaryoların illüzyonuna kapılarak gerçekleri gözardı etmemiz ve onlara inanmamızdır. Bu noktada temkinli olmakla kafamızda kurmayı birbirine karıştırmamamız gerekir.

Yaşadığımız olayları mümkün olduğunca önyargıya düşmeden, kendi başına nesnel bir şekilde ele almalı ve değerlendirmemizi yaparken varsayımsal önşartlardan kaçınmalıyız. Sizin bakış açınızdan, yaşadığınız olayla bulunan boşlukları karşı tarafın artniyetiyle doldurmak oldukça anlamlı geliyor ve hatta “birçok durumu açıklığa kavuşturuyor” olabilir. Ama karşı tarafa dair elinizde somut bir bilgi yoksa, artniyet varsayımıyla yola çıkarak olanları değerlendirmeniz, sizi gerçeklikten uzaklaştırabileceği gibi belki de size zarar vermeden çözülebilecek birçok meseleyi çözüm kapısı aralanmadan oldukça sıkı bir şekilde mühürleyebilir.

Nitekim günümüzde birçok ilişkinin sonlanmasının sebebi de bu varsayımsal davranışlardan kaynaklanan iletişim bozukluğu olarak karşımıza çıkar. Stoacılığın yalnızca olumsuz meselelerde değil, genel olarak yaşamı değerlendirmede bizlere önerdiği olaylara, durumlara ve nesnelere iyi/kötü, güzel/çirkin yargısından bağımsız olarak kendi özünü değerlendirerek yaklaşmak ve yargılamalarımızın yanılgısına düşmemektir.

5) Geçmişe takılıp kalmayın.

Bu noktada, kafamızda kurmamızın genellikle en büyük sebebi geçmişte tanıştığımız kişilerin bize karşı tutumlarına ya da geçmişte yaşadığımız olayların bizde yarattığı intibaya takılıp kalmamız ve elimidekini değerlendirirken geçmişten gelen önyargılarımızı bir kenara bırakamamız olur. Ancak artık geçmişte yaşamıyorsunuz, şu andasınız.

Aslına bakarsanız, sürekli olarak sadece şu andasınız. Geleceği, henüz gelmediği için; geçmişi ise zaten çoktan geçip gittiği için değiştirmeniz mümkün değildir. Dolayısıyla elinizde sadece şu an mevcuttur. Bunu, her ne kadar değerli olsa da, oldukça popüler hale getirilen ancak içi boş kalan “Carpe Diem” mantığı ile karıştırmayın. Elbette geçmişinizi değerlendirecek ve ondan size fayda sağlayacak ölçüde anlamlar çıkartacaksınız. Elinizi ateşe tuttuğunuzda yandığınızı, kafanızı suya soktuğunuzda nefes alamayacağınızı unutmamak sizin için şüphesiz faydalı olacaktır. Ancak bu eliniz yandığı için sürekli olarak sızlanıp bir daha ateş içeren hiçbir işe el atmamanız anlamına gelmemelidir. Tekrar, bir önceki gül örneğinden alıntılayarak anlatmak gerekirse; bu gülü yetiştirecekseniz canınız yanacak, eliniz kanayacak, güneş sizi terletecek ancak bunlar sizi yolunuzdan caydırmamalı, sizin tek isteğiniz o gül kokusunu duymak olmalı.

6) Sabit kalmayın, vücudunuzu harekete geçirin.

Tüm bu olay anında kontrolümüzü elde tutma, sonrasında elimizdekileri değerlendirme ve kendimizi önyargılarımızın ilüzyonundan kurtararak ilerleme kısmına geçtikten sonra zihnimizi daha verimli kullanabilmek adına bedenimizi de buna uygun olarak yetiştirmemiz gerekir.

Kişiler, avcı-toplayıcı atalarından miras kalan vücudu ile yaşamına devam edebilmektedir. Şüphesiz, yaptığımız neredeyse her şey için sağlıklı bir vücuda sahip olmanın bize sağlayacağı faydaların yanısıra doğamıza uygun yaşamak, zihnimizi de erişebileceğimiz en kullanışlı şekliyle kullanabilmemizi sağlayacaktır.

Beynimiz, vücudumuzu geliştirebildiğimiz düzeyde bizi mutlu edecek şekilde evrilmiştir. Dolayısıyla temiz hava almak, 15–20'şer dakikalık yürüyüşler yapmak, hiç değilse bulunduğumuz ortamda 2–3'er dakikalık kısa dolanmalarımız daha sağlıklı düşünmemizi sağlayacak ve zihnimizi toparlamamıza yardımcı olacaktır.

“Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur.”

7) Yaşadıklarınız içinde sizi memnun edebilecek noktalara odaklanın.

Tüm bu musibeti atlatıp yaşamımızı tekrar rayına oturttuktan sonra, tıpkı bu olayla karşılaşmamızda “geçmişe takılmamamız” gerektiği gibi, dah asonra yaşayacağımız olaylar açısından bu olayın bir etki yaratmasını da önlemek adına bu olaya dair bakış açımızı, daha önceki yazılarımızda değindiğimiz ve Marcus Aurelis’un önerdiği üzere;

“‘Ne talihsizim ki bu benim başıma geldi.’ Hayır, talihsiz değilsin, ‘Bu benim başıma geldiği için talihliyim, zira bana hiçbir zarar veremedi ve şu andaki, ya da gelecekteki yaşamım için de korkmuyorum.’ demeli. Çünkü herkesin başına talihsizlik geelebilir ama herkes talihsizliği zarar görmeden atlatamaz. Öyleyse neden talihsizlik değil, talih olmasın?”

Yaşadıklarımız, bizim için ders çıkarmak adına karşımıza çıkmış ve ilerde aynı sorunları tekrar yaşamamamız için değerlendirebileceğimiz önemli fırsatlardır. Geçmişten ders çıkarabildiğimiz ölçüde geleceğimize sağlıklı bir şekiled yön verebilir ve onu şekillendirebiliriz. Dolayısıyla, başımıza gelenlere de olumlu bir bakış açısından bakmalı ve kaderimizi sevmeliyiz.(Amor Fati)

Öfke kontrolü ile ilgili yazımızı burada sonlandırırken, yine Stoacı felsefeyi farklı açılardan hayatımıza uygulayarak kendimizi geliştirebileceğimiz noktalara ilişkin kaleme aldığım ve Epiktetos, Seneca, Marcus Aurelius gibi isimlerin bizlere önerdiklerine ve bu önerileri kendimize nasıl uygulayabileceğimize değindiğim önceki yazılarımı okumak için;

Okuduğunuz için teşekkürler!

--

--

Fatih Başar Kutlu

I'm %99. [MSc in IR, UniMi] | — |PS: I’m using my friends Paypal Account for tips. Thanks for you attention and support! ^^ | — |