Kıbrıslı Zenon ve Covid-19

Fatih Başar Kutlu
4 min readJun 5, 2021

Fenike asıllı, MÖ 334 yılında Kıbrıs’ta dünyaya gelen Zenon; ölümünden 2283 yıl sonra, Wuhan’da saptanıp yaklaşık 3 yıl boyunca tüm dünyayı etkisi altına almış ve hala etkilerini devam ettiren bir virüs ile mücadele etme konusunda size nasıl yardımcı olabilir?

Kaynak: Teepublic

Tıpkı insanlığım tüm ortaya koyduğu çabanın bir noktada doğanın tekrar ve taklidi olması gibi aslında yaşadığımız olayların da temeline baktığımızda kendi içerisinde bir tekerrürde olduğunu görmek mümkündür. Dünyamız ilk kez pandemi yaşamıyor, büyük ihtimalle son kez de olmayacak.

Tıpkı, daha önceki yazılarımızda çok kez değindiğimiz Marcus Aurelius’un da mücadele vermek zorunda kaldığı veba salgını gibi, biz de Covid-19 salgınıyla mücadele mecburiyetindeyiz. Peki, Marcus Aurelius veba ile mücadele ederken, yüzlerce yıl öncesinden Zenon ona yardım etmişti ve şimdi bize nasıl yardım edebilir, gelin buna bakalım.

“Refah, küçük küçük adımlarla elde edilir ancak kendisi hiç de küçük bir hedef değildir.”

Son bir iki yılımız artık “yeni normal” dediğimiz bir sistemin içerisinde yaşıyoruz. Belki bir gün gerçekten de tüm bu virüs telaşımız ve korkumuz tamamıyla sona erecek ya da birçok bilim insanının söylediği üzere bizim için artık güçlü bir grip halini alarak hayatımızın olağan bir parçası haline gelecek ve tıpkı eskiden yaptığımız gibi arkadaşlarımızla sahilde, kafelerde, barlarda buluşabileceğiz, doğum günü partileri verebileceğiz ve sinemalara, konserlere gidebileceğiz. Ancak yine de içinde bulunduğumuz sürecin etkisini, azalarak da olsa, hayatımızın geri kalanı boyunca muhakkak yaşayacağız.

İşte bu noktada, özellikle tam kendimizi toparladık derken tekrar kapanmamız gerektiği vakitlerde ya da hayatımızın olağan akışına girmesi beklediğimizden çok daha uzun sürdüğünde, kendi yaşantımızı küçük adımlarla olabildiğince olağan rayına çekmemiz gerekir. Zorunda kaldığımız bu kapanmaları çalışmalarıma odaklanmak için kullanabileceğimiz gibi, alıştığımız hayatımızdan uzaklaşmamıza neden olan bu süreci de yaşamımızın olağan seyrinde aklımıza gelmeyen pratikler geliştirmek ve kendimize farklı bakış açıları kazandırabilmek için avantajımıza çevirebiliriz.

Örneğin, belki de herkesin istediği fit bir vücut hayalimizi, normalde dışarıda geçireceğimiz vakitten ötürü gerçekleştiremezken kapanmanın getireceği bolca boş vakti kullanarak elde edebiliriz. Aynı şekilde, kitap okuma alışkanlığı geliştirmek için de elde edeceğimiz bu boş vakitten faydalanabiliriz. Düzenli nefes ve odaklanma meditasyonları yaparak zihnimizi daha berraklaştırabilir, hayatın koşuşturması içerisinde canımızı sıkabilecek önemsiz meselelerden etkilenmeden devam edebilmeyi kendi kendimize öğrenebiliriz. Ancak Zenon’un da dediği gibi, tüm bunlar küçük adımlarla erişilebilecek büyük hedeflerdir.

Kader, dünyanın üzerine kurulu olduğu temel mantık ya da formül, dolayısıyla varlıkların da özünü oluşturan sonsuz bir nedensellik zinciridir.

Bu noktada, bir diğer önemli Stoacı filozof Epiktetos’un temel ayrımından da faydalanabiliriz; Yaşamımız süresince elimizde olan bazı durumlarla karşılaşabileceğimiz gibi elimizde olmayan durumlarla da karşılaşmamız kaçınılmazdır. Mutluluğumuzu, zihinsel sağlığımızı mümkün olduğunca elimizde olanlar üzerine kurarsak, böylece beklenmedik durumlarla karşılaştığımızda dahi bizim için üstesinden gelmek çok daha kolay olacaktır. Aynı şekilde, bu beklenmedik durumların, nedensellik üzerine kurulu olan bir kader yapısından kaynaklandığını gerçekten kabul ederek anlayabilirsek normal şartlar altında bizleri derinden etkileyebilecek meselelere karşı daha dayanıklı kalabilmeyi mümkün kılarız.

Nitekim daha önce de değindiğimiz Marcus Aurelius’un da söylediği üzere, kötü bir olayla karşılaştığımız vakit “Bu neden benim başıma geldi? Ne kadar şanssızım.” demek yerine, “Ne kadar şanslıyım ki, başkalarının başına gelse onları yıkabilecek bu olay benim başıma geldi ve ben bu olaydan daha da kuvvetli bir şekilde çıkabildim.” demeliyiz. Geniş bir bakış açısından baktığımız takdirde yaşamlarımızın, sona ereceği ana kadar bizim için oldukça önemli, ders niteliğinde olduğunu görebiliriz. Yaşadığımız olaylardan almamız gereken dersleri çıkararak ilerleyebilirsek; aynı hatalara tekrar düşmemizin önüne geçebileceğimiz gibi kendimizi daha donanımlı ve zihnen huzur bulmuş, dinginleşmiş bir hale getirebiliriz.

“Her şey Doğa adı verilen tek bir sistemin parçasıdır; şahsi hayatlar da Doğa ile uyumlu olduğu takdirde iyidir. Bir açıdan bakıldığında Doğa’nın kanunları onları mevcut haline getirdiği için aslında tüm hayat doğayla uyum içerisindedir ancak başka bir açıdan bakıldığı zaman, kişinin yaşamı ancak iradesini Doğa’ya uygun yönlendirdiği taktirde doğa ile uyum içerisinde olur. Erdem, doğayla anlaşma içerisindeki bir iradeye dayalıdır.”

Yaşam içerisinde karşılaştığımız durumları kısaca bir göz önünde bulunduralım; uçmak yerine yolda yürüyen bir kuş gördüğümüz zaman ilk aklımıza gelen “herhalde bir sorunu var ki uçamıyor” olacaktır, aynı örneği birçok diğer hayvan için de düşünebiliriz. Çünkü kuş örneğinde uçmak kuşun doğasının bir parçası olduğu gibi diğer aklımıza gelecek örneklerde de bahsi geçen hayvanların doğasına uygun olmayan davranışlarından ötürü bir sorun yaşadığı kanaatine varırız. Ancak bu noktada örneğimizi biz insanlar için de düşünebilmemiz gerekir.

Canlılar arasında bilinen en gelişmiş varlıklar olan biz insanlar, düşünebilen ve bu düşünceler üzerinden gerek somut gerek soyut devasa büyüklükte sayısız yapı oluşturmuş bir yapının parçasıyız. Nitekim bu hızlı ve köklü ilerleme gerek sağlık ve sosyal gelişim derinleşmiş konularda, gerek de yiyecek, barınma gibi temel konularda bizlere inanılmaz kolaylıklar sağlarken bir açıdan bakıldığında doğa ile aramızdaki uyuma da büyük etki yaratmaktadır.

Teknolojilerimiz geliştikçe doğallıktan uzaklaşan suni bir yapı yaşantılarımızı sarmaya devam etmekte. En nihayetinde bu da Zenon’un ve diğer Stoacı filozofların tekrar tekrar değindiği üzere erdemli bir birey olabilmek adına doğamızla uyumlu yaşayabilmemizin önünde bir engel oluşturmaktadır.

Hala, eski avcı-toplayıcı atalarımızın yapısal kodları temelinde çalışan vücutlarımız spor yaptıkça, güvenliğini ve yaşamsal istikrarını sağladıkça mutlu olmamızı sağlar. Ancak yine, gelişen teknolojilerimiz sayesinde yalnızca zihinlerimi değil bedenlerimizi de kandırmanın birçok yolunu üreterek “kısa yoldan mutlu olma”yı tercih eder hale geldik. En zararsızından sosyal medya ve bilgisayar oyunları, en zararlısına doğal ve kimyasal uyuşturucu bağımlılıklarına kadar kendimizi gerçekleştirmek ve birçok diğer doğal yolla elde edebileceğimiz sükunet ve mutluluk hissini kısa yollardan hızlıca elde edebiliyor ancak bunun neticesinde de kendi doğal yapılarımızı sorunlu hale getirebiliyoruz.

Dolayısıyla bu noktada irademizi doğal olanlar ile özdeşleştirerek kendimizi kandırmadan, aynı şekilde sağlığımızı da olabildiğince gözeterek yaşamaya dikkat etmemiz gerekir. Stoacılığın da temel düşünce olarak ortaya koyduğu üzere yaşamlarımızın en nihai amacı olarak erdemli bir birey olmaya çabalamalı ve bunu yapmak için de doğamızı dikkate almalıyız.

Yazının kolay okunurluğu ve akıcılığı için Zenon’dan bu zorlu günlerde kullanabilmek adına alabileceğimiz tavsiyeleri burada sonlandırıyoruz. Yine bu konuyla ilişkin olarak kaleme aldığımız ve Epiktetos, Seneca, Marcus Aurelius gibi isimlerin bizlere önerdiklerine ve bu önerileri kendimize nasıl uygulayabileceğimize değindiğimiz önceki yazılarımızı okumak için;

Okuduğunuz için teşekkürler!

--

--

Fatih Başar Kutlu

I'm %99. [MSc in IR, UniMi] | — |PS: I’m using my friends Paypal Account for tips. Thanks for you attention and support! ^^ | — |